Yenidoğan Çetesi Soruşturması: 1990’larda Başlayan İhmalkarlık ve Bugünlere Gelen Acı Gerçekler
10 bebeğin ölümüne neden olan “Yenidoğan Çetesi” skandalı, Türkiye’de büyük yankı uyandırmaya devam ederken, bu tür olayların köklerinin 1990’lı yıllara kadar uzandığını hatırlamak gerekiyor. Bebek kaçakçılığı ve yasa dışı evlat edinme skandalları, Türkiye’nin hafızasında derin izler bırakan ve toplumun devlet kurumlarına olan güvenini ciddi şekilde sarsan bir geçmişe sahip.
1990’larda Başlayan Süreç: Organize Yasa Dışı Evlat Edinme Çeteleri
Türkiye, 1990’lı yıllarda bebek kaçakçılığı ve yasa dışı evlat edinme olaylarıyla sarsıldı. O dönemde hastanelerden kaçırılan ya da biyolojik ailelerinin bilgisi olmadan evlatlık verilen bebeklerin varlığı ortaya çıkmıştı. Yine bu dönemde, bebeklerin yurt dışına kaçırıldığı, zengin ailelere satıldığı ve biyolojik ailelerine hiçbir bilgi verilmediği yönündeki haberler, büyük bir skandalın habercisiydi. Ne yazık ki bu süreçte pek çok olay ya yeterince soruşturulmadı ya da üzeri örtülerek unutulmaya bırakıldı.
O yıllarda ortaya çıkan bebek kaçakçılığı vakalarıyla ilgili ciddi yasal düzenlemeler yapılmış olsa da, bugün yaşanan “Yenidoğan Çetesi” skandalı, bu sorunların tamamen çözülmediğini, aksine bazı noktalarda göz yumma ve ihmalkarlıkların devam ettiğini gösteriyor.
Geçmişten Günümüze: Süregelen İhmaller ve Göz Yummalar
Bugün yaşanan Yenidoğan Çetesi skandalında da benzer bir tabloyla karşı karşıyayız. Geçtiğimiz yıl İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü tarafından tespit edilen ve Emniyet’e bildirilen bu yasa dışı faaliyetlerin zamanında durdurulamamış olması, 1990’lardan beri süregelen bir ihmalkarlık zincirinin devam ettiğini ortaya koyuyor. İlk ihbarın Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmasına rağmen, Emniyet’in harekete geçmemesi toplumda derin bir infial yaratıyor.
Sağlık Bakanı ve İçişleri Bakanlığı’nın Sorumluluğu
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun “Adli süreç devam ediyor” ve “Gereğini yapıyoruz” açıklamaları, kamu vicdanını rahatlatmak yerine yeni sorular doğuruyor. 1990’lı yıllardan bu yana bebek kaçakçılığı gibi büyük skandallara karşı ne gibi önlemler alındı? Bu skandalın ardından, başta İçişleri ve Adalet Bakanlığı olmak üzere devlet kurumlarının bu süreçte neden yetersiz kaldığı sorgulanmaya devam ediyor.
Kimler Bu Suçun Arkasında?
Bu denli organize bir suç şebekesinin sadece birkaç kişiyle sınırlı olmadığı açık. 1990’larda ortaya çıkan bebek ticareti olaylarıyla benzer şekilde, bugün de bu skandalın arkasında başka kurumlar ya da daha geniş bir örgütlenmenin olup olmadığı sorusu gündeme geliyor. Devletin, Yenidoğan Çetesi soruşturmasını kapsamlı bir şekilde yürütüp yürütmeyeceği, başka kurumların ya da kişilerin bu organizasyona dahil olup olmadığını açığa çıkarıp çıkarmayacağı büyük bir merak konusu.
Araştırma Komisyonu Yine Reddedilecek mi?
Toplumu derinden sarsan bu tür skandallarda, olayın aydınlatılması için TBMM’de bir araştırma komisyonu kurulması talebi sıkça gündeme getiriliyor. Ancak, mevcut iktidar ve ittifak ortağının, son yıllarda birçok önemli konuda olduğu gibi, bu talebi de reddetme olasılığı ciddi bir endişe kaynağı. 1990’lı yıllarda da benzer skandalların üzeri örtülerek gündemden düşürülmüştü. Şimdi, kamuoyunun beklentisi, bu skandalın üzerinin kapatılmaması ve geniş kapsamlı bir soruşturma yürütülmesidir.
Toplumun Devlete Olan Güveni Derinden Sarsılıyor
Bu tür skandallar sadece bebeklerin hayatına mal olmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumun devlete olan güvenini de temelden sarsıyor. 1990’larda yaşanan olaylardan ders çıkarılmamış olması, bugün yaşanan olayda da benzer ihmallerin devam ettiğini gösteriyor. Eğer bu skandal da etkili bir şekilde soruşturulmaz ve sorumlular cezalandırılmazsa, toplumun devlete olan güveninin tamamen kaybolması kaçınılmaz olacak.
Sonuç olarak, devletin şeffaf ve hesap verebilir bir tutumla bu olayın tüm yönlerini ortaya çıkarması, sadece adaletin sağlanması değil, aynı zamanda devlet kurumlarına olan güvenin yeniden inşa edilmesi açısından kritik öneme sahiptir.