Hukuk ve Adalet ArayışıBugün Türkiye’de en önemli sorunların başında hukuk güvenliği, hukuka duyulan güven gelmektedir. Aynı zamanda yargının tarafsız ve bağımsızlığını yitirmesi sorunu gelmektedir.En son Area’nın 30 Ağustos 2025 tarihinde yayımlanan araştırmasına göre yargı sisteminin tarafsız ve bağımsız olmadığını söyleyenlerin oranı %75.8 olarak tespit edilmiştir. Dört kişiden üçü adalet sistemine güvenmiyorsa büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız demektir.Zira adalet demokrasinin temel direği, ilkesi ve ruhudur. Adalet zaafı uğrarsa devlet zaafa uğrar.Bugün insanlar ülkemizde adaletten değil tutuklanmaktan korkuyor. Yargılanmaktan değil, yargılanmayı beklemekten korkuyor. Zira biliyorlar ki gözaltı ve tutuklama süresi cezaya dönüşmüş durumda. Cezaevlerindeki her iki kişiden birisi, hakkında verilecek kararı bekliyor. Adalet tecelli etmemiş durumda, demir parmaklıklar ardında adalet bekleniyor, aylar sonraya atılan mahkeme duruşmaları tüm resmi ortaya seriyor. Hakimler dev gibi büyüyen dosyaların arasında; mahkumlar ise dört duvar arasında sıkışmış durumda.Zira masumların kurban edildiği hukuk, hukuk değil zalimliktir. Hukuk zulme karşı mücadelenin bilimi olmazsa zulmün aracı haline gelir.Bugün Silivri’de onlarca belediye başkanı, bir cumhurbaşkanı adayı, milletvekili, seçilmiş kişiler, gazeteciler, sivil toplum örgütleri temsilcileri, yazarlar, sanatçılar yan yana yatıyorsa büyük bir sorun var demektir. Bu ülkemizin hukuk sisteminin nasıl bir durumda olduğunun resmidir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, Anayasası madde 2’de yazıldığı üzere, insan haklarına saygılı, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu ilkenin gereği olarak bugün hukuktan beklentimiz: adil yargılanma hakkının ihlalinin son bulması, lekelenme hakkının çiğnenmemesi, masumiyet ilkesinin korunması, tarafsız ve bağımsız yargıç ilkesine bağlı kalınması, seçilmişlerin tutuksuz yargılanması, iddianamelerin bir an önce yazılması, herkese bir an önce kendini savunma hakkının tanınmasıdır.Bir ülkede adalet yoksa özgürlükleri ve hakları koruyacak hiçbir güç yok demektir. Hukukun belirsiz olduğu yerde hukuk da özgürlük de yoktur. O nedenle kuvvetli olmayan adalet acizdir, adil olmayan kuvvet ise her zaman zalimdir.Aciz ve zalim olmayan bir hukuk sistemi hepimizin ihtiyacıdır. Zira hukuk bir gün mutlaka herkese lazım olur.Barışa Nasıl Ulaşırız?Bilinmeli ki barış, zor ve meşakkatli bir yolculuktur. Ancak adil ortamlarda gelişir. Eski bilgi ve zanlarımızla yeniyi inşa edemeyiz. Böyle durumlarda eskileri atmak, beynimize format atmak, bir dönüşüm, bir sıçrama yapmak gerekir. Eski yerleşik yargılarımızla zihinsel geviş toplum bilincinin değişim ve atılımına yol açmayacağı için sadece yatıştırıcı ve uyuşturucudur. Herkes eski bilgileri ile mevzilerinden birbirine laf yetiştirirken zaman geçer, çözüm ve barış iradesi sekteye uğrar, fırsat heba olur. Yeni için taraflar hem eski zihin kodlarından çıkmak hem de karşılıklı ödün vermek zorundadırlar. Çünkü ödünsüz barış olmaz, eskide ısrar eskinin devamında ısrar olur sadece.Yeni için halk desteği de önemli. Zira liderler halk desteği almazlarsa barış için risk almaktan kaçınabilirler. Barışa karşı çıkan gruplar ise barışın kendi çıkarlarını zedeleyeceğini düşündükleri için karşı çıkarlar. Bu nedenle de çatışmanın devam etmesini isterler çünkü bunlar çatışmadan beslenir. Hal böyle olunca, muhalif seslerin aktif bir şekilde yönetilmesi ve etkisiz hale getirilmesi barış için hayati bir önem taşır.Elden geldiğince kimse dışlanmamalıdır, çünkü dışlananlar barışa olan bağlılıklarını yitirir, karşı safa itilirler. Barışın sürdürülebilir olması için mümkün mertebe herkesin sürece katılması ve barışın toplumsallaşması çok önemlidir.Bu noktada herkesin sürecin bir parçası olduğunu hissetmesi çok önemli. Yapılanın adil olduğu bilince çıkarılmalı, her şey adaletle yapılmalıdır.Adil olmayan bir yaklaşım kısa vadeli bir çözüm getirse bile uzun vadede istenmeyen yeni gelişmelere yol açabilir.Kişilerde olduğu gibi toplum hayatında ve devlet yönetimlerinde hayatın ağırlaştığı, hantallaştığı anlar vardır. Toplum ve devletlerin tarihi, hayatın tıkandığı anlarda atılan ya da atılmayan anlarda saklıdır. Burada bir üst aşamaya geçmek için yeni bir bakışa yeni bir paradigmaya ihtiyaç vardır. Einstein’ın dediği gibi “Karşılaştığınız sorunları, o sorunları yarattığınız düşünce düzleminde kalarak düzeltmelisiniz.”Önyargılarla ve eski ezberlerle beslenen korku ve güvensizlik durumu, bir tehdit ve tehlikeyi olduğundan daha büyük algılanmasına neden olur ve zalimane uygulamaları benimser bir tutum içine girer. Böyle bir tutum her türlü manipülasyona ve provokasyona açık hale gelir, bir avuç toplum mühendisi tarafından istenilen şekilde yönlendirilebilir.Bu noktada herkese büyük görev düşüyor. Eski önyargıları yarıştırmak yerine sorumlu davranmak, kısır tartışmalar yerine yapıcı ve yaratıcı olmak için olmazsa olmazdır.İyi savaş kötü barış yoktur.Türkiye yıllar sonra tam da bugün en büyük ihtiyacı olan bir barış sürecini yürütüyor. Nitekim kendi iç barışını sağlamayan bir ülkenin ileri gitmesi, bölge ve dünya barışına katkı sunması düşünülemez. O nedenle bir asırdır süregelen Kürt Sorunu çözülürse, herkesin eşit temelde barış içinde bir arada yaşaması sağlanacağı gibi ülkemiz için dünyanın ve bölgenin güçlü ve saygın demokrasilerinden biri olmanın önü de açılmış olacaktır.Bu anlamda örgütün silah bırakması hem ülke hem de bölge barışı için tarihi bir fırsat sunuyor bize. Bu tarihi fırsat siyasi mülahazalarla heba edilmemelidir.Silah bırakmak tek başına yetmez, demokratikleşmek için gerekli adımların da acilen atılması şarttır. Aksi taktirde süreç başarılı olamaz, zira demokrasisiz barış olmaz.Bunun için aynı zamanda bir zihin devrimine de ihtiyacımız var. Eski veri tabanlarıyla ve eski zihin kodlarıyla yeniyi inşa etmek mümkün değildir. Madem bir değişimden bahsediyoruz, o zaman değişime kendimizden başlamalıyız, akıl ve mantıkta bir dönüşüme gitmeliyiz.Bunları başardığımızda barışı da başarırız. Dünyanın en değerli şeyi altın elmas ya da başka bir şey değildir, o an için duyulan ihtiyaçtır. Bugün için ülkemizin acil ihtiyacı toplumsal barıştır.Barış anlaşmaları genellikle karşılıklı olarak ödünlerle ilerler. Siyasi istikrarsızlık riski liderlerin bu ödünleri vermesini bazen zorlaştırırsa süreç zora girer, akamete uğrar.Bu anlamda barış sürecinin temel direği güvendir. Barışın sürdürülebilir olması için herkesin sürecin bir parçası, başta sürecin temel aktörleri olmak üzere herkesin ve her kesimin birbirine güvenmesi gerekir.Bu güvenle hareket edersek barışı tesis ederiz ve etmeliyiz…
SPOR
Az önceGENEL
Az önceSPOR
Az önceGÜNDEM
Az önceEKONOMİ
Az önceSPOR
Az önceEKONOMİ
Az önce